31 Mart 2012 Cumartesi

İlişkide Okşama ve Birleşme

Sponsorlu Bağlantılar:

OKŞAMA VE CİNSEL BİRLEŞME

Okşama sevişme anlamında kullanılan bir Amerikan deyimidir fakat cinsel birleşmeyle sonuçlanır. Başka ülkelerde ve başka devirlerde, bu anlamda başka deyimler kullanılmıştır: sarılmak, sevişmek, yiyişmek vs. Bu olay, kabile toplumlarına kadar iner ve Yeni Gine'deki ilkel kabilelerden Birleşik Amerika'nın sivrilmiş uygarlığa sahip bireylerine kadar herkes tarafından denenir. Batı ülkelerinde okşama çoğunlukla büyüme çağı gençlerine özgüdür. Hafif okşamada çift, ihtirasla öpüşür, gövdeleri (genellikle giyinik) temas halindedir, fakat bazı yöreler kız tarafından yasaklanır; kız göğüslerinin öpülmesini engelleyebilir ve araştıran ellerin vulvaya erişmesine izin vermeyebilir. Ağır okşamada ateşli öpüşme, göğüslerin uyarılması, boşalmaya varana kadar klitorisin okşanması ve penisin sertleşmesi belirli derecelere kadar kabul edilmiştir, fakat kız tam anlamda cinsel birleşmeye izin vermediği için teknik açıdan erdendir (bakire).

seks yaparken okşama cinsel ilişkide okşama cinsel birleşme ilişkiye girme

Batı toplumunda okşamanın cinsel gerilimi önleyen, sosyal bir yol sayılması, evlilik dışı birleşmeyi uygunsuz veya ayıp bulan Hıristiyanlığın ahlâk kuralları nedeniyle ortaya çıkmış olabilir. Aynı zamanda soğuk iklim ve şehirleşme kırda, kapalı yerde aşk yapma olasılığını azaltmıştır; şehir evlerinin küçük oluşu evlerde ihtirasla aşk yapmayı imkânsızlaştırmıştır. Özellikle ana baba yan odada iseler. Sonuç olarak bir otomobilin verdiği genel olanaklar vardır: arka koltuk, ne yazık ki, pek romantik bir yer değildir; fakat çiftin gizlice, temas ve sıcaklık elde edebileceği tek yer olabilir. Bir otomobil içinde cinsel birleşme mekanik ve rahatsızdır, fakat öyle bir durumda ağır okşama bir arabada çiftleşmenin getireceği estetikten yoksun görüntülere yol açmadan cinsel gerginliği azaltabilir.

Günümüzün Batı toplumunda cinsel birleşimi yalnız doğal değil, fakat gerekli bir boşalım olarak gören insanları sayısı arttıkça okşamanın cinsel gelişimde geçerliliği kaybolacaktır. (Bugün Batıda 20 yaşına gelmiş kızların sadece %55'i erden "bakire" dir.)

Bütün toplumlar, cinsel birleşimi denetiminde tutmak için kurallar koymuş oldukları halde, diğer uygarlıklar cinsel birleşmeye izin vermede bizimkinden daha anlayışlı davranmıştır. Doğru veya yanlış, bizim toplumumuzda çiftler, ölçülülüğü sürdürürler. Geleneksel tutuma göre, bir kızın erden olması gerekir. Buna karşın duygusal bağı olmadan çeşitli erkeklerle cinsel ilişki kuran kız duygusal yönden «güvenilmez» diye tanımlanıp kendine olanaklar sağlamak için cinselliğini kullanmakla suçlandırılırken, toplum genç erkeklere bu konuda tersini uygulayarak üstelik onları yüreklendirir. Son yıllarda görünüşte hoşa giden bir değişim olmuştur, ahlâk kurallarında hiç bir sapma olmadan daha açık bir cinsellik ortamı meydana gelmiştir.

Cinsel konulardaki görüşlerin önceleri daha katı olduğu Avustralya, İngiltere ve Birleşik Amerika'da sorumlu araştırmanların yaptığı çalışmalar her on kadından altısının evlenmeden önce cinsel birleşmelerde bulunmuş olduklarını gösteriyor, ancak bunların yarısında birleşme bir tek erkekle olmuştur. Psikiyatristler, gerek okşama, gerek birleşme tavrında dişi ve erkek arasında bir ayırım belirtiyorlar: kızlar, cinselliği, âşık olmanın bir uzantısı gibi görürken, erkekler birleşmeyi bir boşalma yolu, kendi gruplarında bir düzen simgesi, erkekliğin kanıtı olarak alıyorlar.

Muhakkak günümüzde cinsel birleşmenin zevkini alan ve bundan suçluluk duymayan kızların sayısı hızla artmaktadır. Bir kızın mutlaka bakire olmasını gerektiren koşullar artık etkisini kaybetmiştir. Erkekle kızlar arasında cinsel birleşme olanakları bugün daha büyüktür, cinsel organ hastalıklarına tutulma korkusu ve bir hamilelik durumunun getireceği utanç duygusu azalmıştır. Bir kız veya eşi olan erkek çeşitli insanlarla ilişki kuruyorlarsa zührevi hastalıklar hâlâ önemli bir tehlike sayılır. Özellikle şimdi, fazla miktarda antibiyotik ve karmaşık tedaviler gerektiren, direnç mikroplarının belirdiği bir devrede. Örneğin, geçen yüzyılda belsoğukluğu olayına öyle sık rastlanıyordu ki Dünya Sağlık Örgütü bugün dünya çapında bir salgın diye nitelendirmektedir. 15-25 yaşları arasında hastalığa yakalananların sayısı epey fazladır. Hastalık olayındaki artış tam cinsel konuların katılığını kaybettiği, açıldığı bir devreye rastlamıştır. Böylece zührevi hastalık kapmanın cinsel birleşmeyi engelleyen önemli bir engel olmadığı açıktır.

Hamilelik daha büyük bir tehlikedir ve kızı, ailesini, toplumu, ve özellikle gençleri düşündüren sonuçlardan biridir. Bu ortalama bir yaşta önemlidir; bir kız 17-19 yaşları arasında, ilk cinsel birleşmede bulunduğu zamanla ilk evliliği arasındaki süre aşağı yukarı bir yıldır. Örneğin, Avustralya'da ve İngiltere'deki bütün doğumların %8'i evlilik dışıdır ve kadınların en az %20'si evlilikten önce gebe kalmaktadır. Son grupta da hamilelik ya kürtajla ortadan kaldırılmaktadır veya zaman kaybetmeden evlilik yapılır. Her ikisi de gerilim yapma bakımından istenmeyen olaylardır. Birleşik Amerika'dan gelen bilgi, o ülkede de evlilik dışı gebeliklerin aynı oranda olduğunu belirtmektedir.

Törecilerin ve din adamlarının daha katı tutumları pek az şeyi değiştirebilir. Özellikle ortam, gazeteler, dergiler, sinema, radyo, TV ve internet cinselliğe bu denli önem verirken. Dişinin töreye uymayışının, mutsuzluğa, çelişkiye ve yenilgiye yol açtığını söyleyen eski halk inançları, yeni ilişkiler kapsamında yanlış sayılmaktadır. Erkeğe eşit çalışan, eğitilmiş kadınları bunun saçma bir iki yüzlülükten başka bir şey olmadığına inandırmak da mümkün değildir.

Tek cevap: kadının, cinsel birleşimden zevk almasının kınanmayacağı, zührevî hastalıklar ve gebe kalma sakıncasına karşı korunacağı bir toplum yaratma yolunda, baskısını kuvvetlendirmesidir. Delikanlının 'dikkatli olacağım', 'geri çekileceğim' veya 'hazırlıklı olacağım' demesi yeterli değildir. Avustralya'da yüz hamile kadın arasında yapılan bir araştırmada her beş kadından dördünün hamile kalmaktan korunmasını erkeğe bırakmış olduklarını ve bu yüzden de sonunda gebe kalmış olduklarını ortaya koymuştur.

Korunma biçimini genç kız kendi bulmalıdır. Çünkü cinselliğe olan apaçık tavrın kabul edilişi, sorumluluk duygusunun ortadan kalkması değildir. İstenilmeyen çocuk öylesine bir gerginlik yaratır ki, çift arasındaki ilişki bundan onulmayacak kadar zarar görür. Ya da kız çocuğunu doğurup başka bir aileye vermeye karar verir. Bu da peşinde sonsuz bir üzüntü devresi getiren gerilimli bir oluşumdur. Hamilelik bazı uygun önleyici yollarla önlenebilir ve bu çareler kadının denetimi altında olur. Ağızdan alınan önleyiciler (doğum kontrol hapı) vajina diyaframı, jöle veya rahim içine yerleştirilen önleyici spiral. Hangisinin seçilmesinin gerektiği, oldukça karışık etkenlere bağlıdır ve seçim için kız, aile doktoruna veya aile planlaması yapan bir kliniğe utanç duymadan başvurarak tavsiye alabilmelidir.

Geniş çapta bir cinsel eğitime, gittikçe artan bir gereksinim duyulması artık kabul edilmiş bir olaydır. İnsanların hâlâ kabul etmekte zorluk çektikleri şey, cinsel eğitimin, önleyici tedbirler ve zührevi hastalıklarla ilgili öğüt vermekten öte bir şey olmasıdır. Daha fazla baskı yaratan bir gerçek vardır; genç insanlara cinsel özgürlüğün uyuşmazlıklarını öğretme gereği. Eğer dinî yasakları ve ahlâkın geleneksel kurallarını yadsıyacaklarsa çok daha zor olan kişisel sorumluluk kavramını kabul zorundadırlar. Kadını ve erkeği beraber yaşamaya iten ilke kendileri için karar verebilecekleri bir şeydir. Fakat her ikisinin veya birinin çocuk bakımıyla ilgilenmesinin mümkün olacağı onaylandıktan sonra yeni bir hayat yaratmaya hakları vardır.

Yalnız başına çocuk yetiştirebileceklerini kanıtlayan kadınların sayısı gittikçe artmaktadır. Fakat bizim toplumumuzda bunu yapmayı düşünen kadının çok güçlü olması gerekir. Bu gücü kendilerinde bulan kadınlar övgümüzü kazanırlar. İstenmeyen çocuğu dünyaya getirip de ona bakamayan diğerlerinin de şefkat ve yardımımıza ihtiyaçları vardır. Fakat çok daha önemlisi, bütün kadınlar yalnız bir tek gerçek ahlâksızlık olduğu, onun da istenmeyen bir insanın dünyaya getirilmesi bilinciyle yetiştirilmelidirler.